Tek bir cevabı olmayan sorular




Çok değil yalnızca bir sene sonra bu yazıyı okuduğumda virüs sürecinin insan hayatını nasıl etkilediğini, neleri değiştirdiğini, nelere yol açtığını bugünkü gerçeklik ile göremeyeceğim. 

Aslında bu noktada bugünkü gerçeklik ile göremeyeceğim için kendimi suçlamalı mıyım? 

Yoksa bu yaptığım insanın çok normal bir davranışı mıdır?

Bugünlerin tekrar ve tekrar çok net olarak gösterdiği bir gerçeklik var. Ölüm. İnsanlar kendileri ve başkaları ölmesin diye inanılmaz bir gayret gösteriyorlar. Hiç şüphesiz bu gayret 2000 yıl öncede aynıydı, 2000 yıl sonrada aynı olacaktır. Ölüm ile doğrudan bağlantılı olan doğduğumuzdan beri DNA’larımızda yazılan hayatta kalma olgusu hiçbir insan tarafından yok sayılamaz. Özellikle böyle zor süreçlerde daha fazla maruz kalırız. 

Normal zamanlarda Dünyada en çok inanılan şey olarak değer gören para bile bu olgu karşısında bir adım geride kalır. Sahi hiç düşünmüş müydünüz Dünya üzerinde ezici bir üstünlük ile en çok inanılan şeyin ne olduğunu?  

İnsanlar ölmeyeceklermiş gibi para kazanmak için çalışırlar, savaşırlar, ölürler ve öldürürler. Virüsten çok daha fazla insan hayatını tehdit ederler ve bunu öyle bir lanse ederler ki masum olduklarına neredeyse inanırız. Kendi topraklarından binlerce kilometre öteye sırf kendi çıkarları için masum insanları göz kırpmadan gözden çıkaran insanlar suçlu olduğu kadar bu suça ses çıkarmayan milyarlarca insan da suçludur. Sessizliğimizin bedelini de ödeyeceğiz.  

Evet, virüs tehlikelidir ve milyonlarca insana bulaşabilir. Peki ya bir şeylere tepkisiz kalmak? Virüsten daha tehlikeli değil midir?  Çok daha hızlı yayılmaz mı? Bir şeyler bizi etkilemeyene kadar inanılmaz tepkisiz kalırız. Bu hep böyle miydi yoksa bizim kuşağımızda mı başladı, bilmiyorum. 
Bilgisizliğimizin de bedelini ödeyeceğiz.

Doğduğumuzdan beri hayatın çok zor bir şey olduğunu söylediler. Bencil olmamızı, acımasız olmamızı yoksa canımızın çok fazla acıyacağını dikte ettiler. İnsanları sınıflara ayırdıkça ayırdılar, böldükçe böldüler ama asla durmadılar. Onlar durmadıkça daha da robotlaştı insanlar. Duygusuzlaştılar, yalnızlaştılar daha da önemlisi yalnızca kendi çıkarlarını düşünüp bencilleştiler. Hala bilmiyorum, bu hep mi böyleydi? 
Bencilliğimizin de bedelini ödeyeceğiz.

Ortadoğu’da öldürülen bir çocuk normal şartlarda tek bir haber değeri taşımazken, Elizabeth’e bulaşma ihtimali olan bu virüs bir anda inanılmaz popüler olur. Burada bahsedilen şey virüsü ciddiye almamak değil burada bahsedilen ‘bana dokunmayan şey bin yaşasın’ mantığının dünyanın sonunu getirecek olmasıdır. 
Mesele gerçekten güçlü olanın hayatta kalması mıdır? 

Hangimiz virüs yalnızca Çin sınırları içerisindeyken umursadık ki? Aldık çayımızı, kahvemizi aynen devam. Biz ne yapabilirdik ki? Kesinlikle katılıyorum. Sizden bir şey bekleyen de yok zaten. Sizin yerinize bu işe tüm hayatını adayan insanlar yapmalıydı, yapmaları gerekeni. Araştırmalıydılar, öğrenmeliydiler ve her zaman bir adım önde olmaları gerekirdi. Gerektiğinden önce gerekli tedbirler alınsaydı, insanlar para yerine insan sağlığını düşünseydi, kaybedilecek birkaç milyar dolar yerine insanları bilinçlendirselerdi her şey hakkında geleceğe daha iyimser bakabilirdik. 

Eğer günün birinde hayatınızı adadığınız işinizi sevmeden yaparsanız, hak etmediğiniz yerde bulunursanız, size düşen sorumlulukların farkında olmazsanız ve en önemlisi haklının yanında değil de güçlünün yanında olursanız bugün mutlu yaşarsınız, şanslıysanız yarın da mutlu yaşarsınız ta ki bir şeyler sizden hesap sorana kadar. Bir şeylerin sizden hesap sorması için o şeyleri illa sizin yaşamanız gerekmez. Bazı şeylerin bedellerini yüzyıllar sonra sizin yerinize başkaları mutlaka çeker. 

Aslında tüm bu yazdıklarımın insanı etkileyecek ya da davranışlarını değiştirecek boyutta bir etkisi olduğunu söyleyemem. Tamamen yazmak ve paylaşmak istediğim için yazıyorum. Yazarken  insanlara yeni bir şeyler katmak başlıca amaçlarımdan bir tanesi olsa da şuanda herkes o kadar mükemmel ve kusursuz ki birileriyle bir şeyler paylaşmak bile kibir olarak algılanabilir. 
Her şey iyi kötü normale dönecektir.

Burada amaçladığım şey insanların amaçlarını, önceliklerini ve hayatlarını gözden geçirmeleridir. Biliyorum bunları her gün düşünen insanlar var. Eylemlerini bunlara göre şekillendiren, fırtınalı havada gemisini istediği yöne çekmek isteyen ancak varmak istediği noktayı bir türlü kararlaştıramayan birçok insan var

Tüm bunları yaparken tayfasına bağıran, bencilce davranan ve yalnız kalmayı marifetmiş gibi gören kaptanlar hedeflerine ulaşsalar bile çektikleri eziyet ile başarılarını gölgelemeye devam edeceklerdir.

Yalnızlık bazen ne kadar mükemmel bir şey olsa da, toplumun tüm dengelerini bozmaya yetecek kadar ciddi bir sorundur. Bana göre bencilliğin, duygusuzluğun, tepkisizliğin temelinde de yalnızlık vardır. 

Bu arada sahi bu hayatta ne kadar çok bedel ödeyeceğiz ya da başkalarına ödeteceğiz?

Doğruyu ve yanlışı, iyiyi ve kötüyü kesin olarak bilmeden, vicdanlarımızın süzgecinden geçirmediğimiz her şey ödeyeceğimiz bedellerdir. Yanlış anlaşılmasın bu hayatta yalnızca yaptığımız kötü şeyler için bedel ödemeyiz, yaptığımız ya da yapmadığımız her şey için iyi kötü bir bedel öderiz.

İlla  bir bedel ödeyeceksek günün birinde geriye dönüp baktığımızda pişmanlık duyacağımız şeylerin huzurumuzu bozacak kadar güçlü olmamasına çok ama çok dikkat etmeliyiz. 

Ayrıca, mesele güçlü olanın hayatta kalmasıysa buna diyecek tek bir sözüm yok. Ancak mesele güçlünün güçsüzü de hayatta tutmak için çabalamasıysa herkese çok büyük bir sorumluluk düşüyor.

Gerçekten insan olmak.