5 Başlıkta Momo

1-Dinlemek

    "Momo herkese akıl verecek kadar zeki bir kız mıydı? Teselliye gereksinimi olanları yatıştıracak sözler mi buluyordu? Bilgece kararlar mı verebiliyordu?

    Hayır, Momo da diğer çocuklar gibi böyle şeyler yapamazdı.

    Öyleyse Momo, insanları neşelendirip eğlendirecek şeyler mi biliyordu? Örneğin sesi güzeldi de şarkı mı söylerdi, çalgı mı çalardı? Ya da oturduğu yer bir sirk alanına benzediğine göre dans edip cambazlık mı yapardı?

    Hayır, hiçbiri değildi.

    Yoksa büyücülüğü mü vardı? İnsanların dertlerini, sıkıntılarını giderecek tılsımlı söz mü biliyordu? El falına bakıp da geleceği mi okuyabiliyordu?

    Bunların hiçbirini yapmıyordu. 

    Momo'nun hiç kimsenin yapamayacağı şekilde başardığı şey şuydu: dinlemek. Belki şimdi pek çok kimse, bu da bir şey mi, herkes dinlemesini bilir diyecektir. 

    Oysa hiç de öyle değil. Çok az kimse gerçekten iyi bir dinleyicidir. Dinlemek konusunda Momo'nun eşi benzeri yoktur.

    Momo karşısındakileri, aptal insanların bile aklına parlak düşünceler getirtecek şekilde dinlerdi."

Yalnızlığın bir tanımı da insanı dinleyecek kişi veya kişilerin olmamasıdır. Peki günümüzde büyük kitleler tarafından önemli bir sorun olarak görülen yalnızlığın temel sebeplerinden birisi dinlememek olabilir mi? Aslında sorun olarak gördüğümüz şeyin başlıca suçlusu da aynı zamanda bizler olabilir miyiz? 

Bu soruların genel cevapları yoktur, dolayısıyla her insan kendi cevaplarına sahiptir ve insanı kabul ettiği cevaplar kadarı ilgilendirir. 

İletişimsizliğin olduğu çoğu yerde dinlememek önemli bir rol oynar ve yalnızlığın bir diğer tanımına da iletişimsiz kalmak diyebiliriz. İletişimsizlik beraberinde çatışma ve kargaşayı getirir.  Bize fayda sağladığı, ilgilendiğimiz ya da mutlu olduğumuz sürece dinlemek büyük bir kopukluğa dolayısıyla da çatışma ve kargaşaya neden olur. Çünkü bize fayda sağlamadığı, ilgilenmediğimiz ya da mutsuz olduğumuz zamanlar dinlemediğimiz insanlar ile iletişim kurmakta zorluk çekeriz. İletişimsizlik ise yalnızlığı yaratır ve ardından kimsenin bizi anlamadığını söyler, insanlardan uzak durmaya başlarız. 

Dinlendiğini bilmek kişiye kendisini özel hissettirir dolayısıyla da kişi mutlu olur. Mutluluğunun karşısındaki kişi sayesinde var olduğunu düşünen insan karşısındaki insanın değerli olduğunu düşünür ve ona güvenir. Çevremde çoğunluk tarafından sevilen kişilerin başlıca özelliklerinin dinlemek olduğunu gözlemledim. Ayrıca bu insanlara duyulan güvenin daha fazla olduğu ve onlarla geçirilen zamandan insanların gerçekten keyif aldığını fark ettim. Anlatan kişi karşısındaki kişi anlamış olsun ya da olmasın anlattığı şeyin dinleyen (gerçekten dinlenildiğini düşünüyorsa) tarafından anlaşıldığını düşünür. Bu sebepten dolayı bazı insanlara duyduğumuz güvenin altında yatan sebeplerden bir tanesi dinlenildiğimizi bilmektir. 

Dinlenmek istiyorsak dinlemeyi öğrenmeliyiz ya da daha detaylı olacak şekilde; nasıl dinlenilmek istiyorsak öyle dinlemeliyiz. Ve bu dinlemeyi öğrenmenin bir süreç olduğuna inanıyorum. Kaldı ki öğrenmesi son derece kolay olmasıyla beraber insanların ezici bir çoğunluğu dinlemeyi öğrenmek istemez çünkü çoğu zaman farkında bile değillerdir. 

2- Adım adım ilerlemek

    " 'Bak Momo,' derdi, 'ne oluyor, biliyor musun? Bazen önüme upuzun bir cadde çıkıyor. Öyle uzun ki, insan bunun sonu gelmez sanıyor.'

    Beppo bu kadarcık laftan sonra bile önüne bakarak bir süre susar, sonra devam ederdi: 'O zaman acele etmeye başlıyorsun. Gittikçe daha çok acele ediyor insan. Her önüne baktığında yolun hiç de kısalmamış olduğunu fark ediyorsun. Daha hızlı ve daha gayretli çalışıyorsun; sonunda nefesin kesilip güçsüz kalıyorsun. Ve cadde hala upuzun bir şekilde seni bekliyor.'

    Susup biraz daha düşündükten sonra sürdürdü konuşmasını: 'İnsan caddenin tamamına bakıp hemen bir karara varmamalı. Her zaman adım adım ilerlemeli. Sürekli olarak bir adım sonrasını düşünmeli, bir adım, sonra derin bir nefes, sonra bir süpürge. İşte o zaman hayat zevkli olur. Önemli olan işini iyi yapmaktır. öyle de olmalı.' "

3- Yapılan işten zevk almak

    "Günlük yaşam içinde çok büyük bir sır vardır. Herkesin bunda bir payı bulunur ve herkes onu bilir, ama pek az kimse bu konuya kafa yorar. Çoğu kimse onu olduğu gibi benimser ve ona asla şaşırmaz. Bu büyük sır zamandır.

    Onu ölçmek için saatler ve takvimler yapılmıştır, ama bunlar hiçbir şey ifade etmez. Herkes çok iyi bilir ki, bazen bir saatlik süre insana ömür kadar uzun gelirken, bazen de göz açıp kapayıncaya kadar geçip gider. Zamanın bu garip kısalığı uzunluğu, o saat içinde yaşanan olaylara bağlıdır. Çünkü zaman, yaşamın kendisidir. Ve yaşamın yeri yürektir."

Adım adım ilerlemek ve yapılan işten zevk almak aslında bir bütün olarak düşünülebilir. Çünkü çoğu zaman adım adım ilerlemediğimiz şeylerden zevk almamız mümkün olmaz. Örneğin başarı elde etmek bir an meselesi değildir, bir süreçtir. An meselesi ile elde edilen başarıya şans denilebilir. Şans ise olasılıkların bir araya gelerek lehimize sonuç vermesinden başka bir şey değildir. Anlık durumlarla başarı elde edenler başarılı olarak adlandırılmazlar. Burada başarı olarak bahsettiğimiz şey aslında zevk olarak görülmelidir. İnsanın zamanın nasıl geçtiğini anlamadan geçirdiği her süreç bir başarıdır. Bunu yaptığı şeyden bağımsız olarak söyleyebiliriz. Örneğin bir astronotun uzaya çıkmayı başarması astronot olarak başarı olarak görülebilir ancak çöpçü Beppo'ya göre başarı sokağın temizliğini bitirmektir. Ve kimin daha başarılı olduğuna karar vermek için elde edilen sonuca bakmak yanlış olur. Başarı olarak adlandırdıkları sonuca kadar geçen süreçte ne kadar zevk aldıkları belki başarıdan bile daha önemlidir. Çünkü hayat her zaman yapmak istediğimiz şeyi yapma lüksünü bize sunmayabilir. Yapmak zorunda olduğumuz şeylerden de zevk almaya çalışmak bir nevi zamanı korumaktır. Korumaktır çünkü zaman kazanılmaz. Zaman kazanmak mümkün olsaydı bu dünyadaki en değerli şey şüphesiz o olurdu. İnsanlar onun için mücadele ederdi ancak bugün olduğu gibi mücadele ettikleri şeyin kazanılmasına gerek yoktur. O zaten vardır yalnızca onu doğru kullanmak ve korumak gerekir. Zamandan tasarruf etmeye çalışırken kaybettiğimizin farkına varmadığımızın en güzel örneği 'İyi bir emeklilik geçirmek için çalışıyorum' cümlesi olabilir. Var olan zamanda kazandığımız para ile yine var olabilecek bir zamanı daha rahat yaşamak istemek bir kumar gibi düşünülebilir. Ancak bu tür yorumlar yaparken bir şeylerin değişmesinin çok zor olduğunu bildiğimi belirtmek isterim. Tüm bunlara seçimler diyebiliriz. Elbette hayatımız seçimlerden ibaret değildir fakat hayatımıza yön veren kararların birçoğu seçimlerimizden oluşur. Anı  yaşamak isteyen bir insan geleceği için zaman zaman kaygı duyabilir ancak geleceği için anı yaşayamayan insandan daha büyük pişmanlıkları olabilir mi?

İşte bu tam olarak bir seçimdir.. Bu tür bir seçimin farkında olmak bile bana göre daha sağlıklıdır. İnsan anı yaşaması gereken zamanlarda anı yaşayamıyorsa ve geleceği düşünmesi gereken zamanlarda geleceği düşünemiyorsa bir şekilde eksik hissedebilir. Körü körüne geleceğe odaklanmak gibi düşünülmemesi gerekir çünkü gelecek bir noktada umuttur. Ve umudu olmayan bir kişi anı tam olarak yaşayamaz. 

4- Zamandan tasarruf etmek

    "Zaman tasarruf edeyim derken aslında başka şeylerden tasarruf ettiğinin kimse farkında değildi. Yaşamlarının gittikçe daha zavallı, daha tekdüze ve daha soğuk geçtiğini kavramak istemiyorlardı. Bu gerçeği sadece çocuklar, taa yüreklerinde hissettiler. Çünkü artık kimsenin onlara ayıracak zamanı yoktu.

    Oysa zaman yaşamın kendisiydi. Ve yaşamın yeri yürekti.

    İnsanlar zamandan tasarruf ettikçe, zaman azalıyordu."

5- Zamanı anlamak

    "Bu saatler sadece benim eğlencem. Bunlar her insanın göğsünde taşıdığı şeyin basit birer taklidi yalnızca. Çünkü nasıl gözleriniz görmeye, kulaklarınız duymaya yarıyorsa, insanın yüreği de zamanı algılamaya yarar. Kör bir insan için gökkuşağının renkleri ve sağır bir insan için kuş sesleri nasıl boşunaysa, bütün bir yürekle algılanmayan zaman da öyle boşa gider, kaybolur. Ama ne yazık ki, düzgün çarpmasını bildiği halde kör ve sağır olan nice yürekler vardır."

Zamandan tasarruf etmek ve zamanı anlamayı da birlikte ele alabiliriz. Tam olarak zamanı anlayamayan bir insan ondan nasıl ve ne şekilde tasarruf edebilir? Bu yazıyı yazmak için geçirdiğim süre boyunca saate bir kez bile bakmadım. Bu ana kadar zamanın nasıl geçtiğini de fark etmedim. Bu yazıdan geri dönüş almak elbette güzel olabilir ama yazı, yazıldığı süre boyunca yazan kişiye keyifli zaman geçirtmişse aslında yazı için üzerine düşen görevi yapmış diyebiliriz. Hiçbir geri dönüş almasa bile yazan kişinin kaybettiği hiçbir şey yoktur. Burada beklenen geri dönüş geleceğe dair bir umuttur ancak geri dönüşü körü körüne beklememek ise bir nevi anı yaşamaktır. Çünkü geri dönüş alınmasa bile geçirilen keyifli zaman hiçbir pişmanlık oluşturmaz. Ve Umut edilen şeyin gerçekleşmemesi onun var olmadığı anlamına gelmez..

Zamandan tasarruf etmeye çalıştıkça hem zamanı anlamak zorlaşır hem de bize kaybettirdikleri daha büyük olur. En basitinden bir yere varmak için acele eden bir sürücü acelesi sonucunda bir kaza yaşadığı zaman tasarruf etmiş sayılmaz aksine daha çok kaybetmiş sayılır. 10 defa acele etmesi sayesinde tasarruf ettiğini düşünebilir ancak 11. seferde kendisini zamanı anlayamayacak ya da ondan tasarruf edemeyecek bir boyutta bulabilir. 

Zamanı anlamak, bize kazandırdıkları ve kaybettirdikleri şeylerin muhakemesini iyi bir şekilde yapabilmektir. 

"Gönül isterdi ki hep iyi olsun çok iyi olsun Bütün acılar bitip her an hoş olsun Ama ne yaparsın insan oğlusun Acı olmayınca tatlı da olmaz"

Kıraç - Zaman (Official Video) - YouTube