Liyakat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Liyakat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Şu sıralar Türkiye


Tarih 7 Eylül 2019 cumartesi, 

Türkiye şu sıralar çok belirsiz. Sezilemeyen ve tahmini olmayan bir belirsizlik. Tarihi özellikle belirtmemin sebebi olacaklara ya da olanlara şaşırmıyor oluşumuz. Yarın büyük bir olay gerçekleşecek olsa en büyük olaya reaksiyon gösterme süremiz üç gün . Unutuyoruz, alışıyoruz, alıştırılıyoruz. Normal zamanda garip gelen şeyler bir süre sonra rutinimiz haline geliyor. Normalde canımızı yakan şeyler sanki her zaman bizden bir parçaymış gibi hayatımıza dahil oluyor.
Her zaman bir şeylerden şikayetçiyiz ancak çoğu zaman bir plan sahibi değiliz. Türkiye'de yaşayan insanların normal zamanda da çok bir planı olmaz ancak şu sıralar bir hiçlik hakim. Bekliyoruz bir şeylerin değişmesi için, daha iyi olmak için ya da daha fazla acı çekmemek için sadece bekliyoruz. Yıllar boyunca doğru zamanda, doğru yerde ve doğru insanlarla varlığımızı sürdürdük ve onları hala bekliyoruz. Bir şey yapmak için çoğu zaman kendisini değiştirmeyi düşünmeyen insanların çoğunluğudur, Türkiye. Konuşuruz, tartışırız ancak hiçbir zaman konuştuklarımızı gerçekleştirmek, tartıştıklarımızı haklı çıkartmak için kendimizden feda etmeyiz. Şikayet ederiz, yakınırız en önemlisi de yanlış yapmasak bile doğru bir şeyler  yapmayı da tercih etmeyiz. Çünkü doğru bir şey  yapmak fedakarlık gerektirir. Çoğu zaman konfor alanımızın dışına çıkmak bizi korkutur, bu da yenilikten uzak geleneğe yakın bir davranışa zorlar. Öylesine bir gelenek takıntımız vardır ki neredeyse tüm hayatımızı yönlendiren en önemli şeydir. Onunla doğar, onunla yaşar, onunla ölürüz. Bu süreç boyunca bazen  bize istediğimiz doğruları yapmamıza izin vermez, bizim yerimize kararlar verir, bizim için hayati öneme sahip şeylerde söz sahibi olur. Birey olmamızı engeller, kendi düşündüğümüz zerre pay sahibi olamazken başkalarının düşündükleri ile hayatımızı yönlendiririz. Saplantılı haller alır, kimi zaman kararlarımızı kendimiz alsak bile ona saygı duyulmaz, çünkü gelenekler çoğunluğun düşündüğüne göre şekil alır ve çoğunluğun dediği çok ama çok yanlış olsa bile sınırları olan ve o sınırlardan çıkmayı hiç düşünmeyen beyinler için doğrudur. Burada yanlış anlaşılmaması gereken şey  gelenek karşıtlığı değildir. Tamamen doğru bir şey neredeyse yoktur. Çok güzel ve yerinde olan geleneklerimiz olduğu gibi çok gereksiz ve yersiz olan geleneklerimizde vardır. Asıl önemli nokta o çizgiyi çizebilmek. Bu çizgiyi çizebilmek hiç kolay değildir. Çizgiyi çizmek çok fedakarlık gerektirir. Bir şeylerin farkına varmak için, bir şeylere yeni bir açıdan  bakmanız gerekir. Kimi zaman sizi çoğunluğun dışında hareket ettiğiniz için suçlarlar, canınız yanar ve bir anlığına gerçekten yanlış yaptığınıza sizde inanırsınız. Çünkü öyle yetiştirildik. Belli bir sınır belirlediler, sınırın altında kalmamanız için çok çaba sarf ederken sınırın ötesine geçmeniz için hiçbir şey yapmadılar. Normal ve ortalama biri olmanızı istediler. Elbette onlarında kendilerine göre sebepleri vardı. Yaşadıklarına paralel olarak yetiştirdiler, yıllar süren savaşlar, katliamlar, mezhep ayrılıkları, darbeler, tehditler ve dahası. Diğer ülkelerden farklıdır, Türkiye. Yılların getirdiği acı, keder ve kötü olaylar her eve farklı dağılmıştır. Günlük hayatta, birbirlerine güvensizlikleri ve sinirli bakışları aslında geçmişlerine sitemleridir. Kendine güvensiz, fikirlerini açıkça dile getirmekten çekinen, en önemlisi yetiştirildiği sınırlar içerisinde hapsedilen insanların sebepleridir.

Tüm bunların sonuçlarından birisi liyakatin eksikliğidir. Başa geçen niteliğe bakmaz. Çoğu zaman geçmişine, ırkına, mezhebine ve dinine bakar. Bir kez olsun insan olduğuna bakmaz. Nice parlak zekalar, mükemmel insanlar, Cumhuriyeti ileriye taşıyacak kişiler sindirilir. Gerçekten vatanına ve geleceğine hizmet edecek  birçok genç, makamlarını doldurmaktan başka işe yaramayan insanlar tarafından toplumdan uzaklaştırılır. Bu hayattaki tek şansı başa geçenin ideolojisine sahip olmak olan  niteliksiz insanlar bu ülkenin uğraşması gereken başlıca sorundur. Her yerde işini iyi yapan insanların olması, adalete, hakka ve emeğe saygınlık katıp, değerli hale getirecektir. Çalışmanın gerçekten işe yaradığını gören insanlar, devletine güvenecek, haksız yere geldiği yerde duramayan insanlar hak yemenin gereksiz olduğunu anlayacak ardından adalete inanan insanlar doğru ve yanlışın gücüyle bu zorlu coğrafyaya umut ile bakacaklardır. 

Türk milletini bu yazılanlar kadar kısa tarif etmek bana göre haksızlık olur bu yüzden okurken yazılanlardan ibaret olmadığını ,Türk milletinin kusursuz sayılamayacağını buna karşın dünyada eşi benzeri görülmeyen değerli kişilerin, hakka, adalete ve emeğe inanan milyonların ayrıca mükemmel gelenek, görenek ve bir örneği daha bulunmayan sıcak kanlı insanlara sahip olduğunu da unutmayın. Yaşananlar ne olursa olsun zorlu bir coğrafyada, bir çok zorluğa rağmen yaşamaya değer bir ülkedir, Türkiye.

Eleştiri yapmak için bir şeyler yapmanız, denemeniz, gerektiğinde yaptığınızın faydasız olduğunu görmeniz gerekir. Hiçbir şey yapmayıp yapanları eleştirmek ya da bir şey yapmaya çalışıp başarısız olanları yargılamak korkakların işidir. Herkes eğlenmek, gezmek gençliğini yaşamak ister ancak bunları her zaman yapabilecek olsanız zevk alamaz ve değerini bilemezsiniz. Bunları değerli kılan şey hayattaki zorluklardır. Yaşamı değerli kılan şeyin ölüm olduğu gibi. Son olarak Cumhuriyetin kurucusu Atatürk'ten yazdıklarımın özeti niteliğinde bazı cümleler hatırlatmak istiyorum.

"Herhangi bir şahsın, yaşadıkça memnun ve mesut olması için lazım gelen şey, kendisi için değil, kendisinden sonra gelecekler için çalışmaktır. Hayatta tam zevk ve saadet ancak gelecek nesillerin şerefi, varlığı, saadeti için çalışmakta bulunabilir."
"Vatanını en çok seven, görevini en iyi yapandır."
"Yalnız tek bir şeye ihtiyacımız vardır, çalışkan olmak. Servet ve onun tabii neticesi olan refah ve saadet yalnız ve ancak çalışkanların hakkıdır."


Mustafa Kemal'i örnek almak yetmez, gerektiğinde Mustafa Kemal olmak, en önemlisi de buna inanmak gerekir.

                                                                                                                                   Barış YILDIRIM

Kişisel Tanıtım



Kendimi kısaca tanıtacak olursam:
Hayatın içinde etrafınıza baktığınızda görünüş ve davranış bakımından sizlerden hiçbir farkı olmayan, idealist, realist, farklı bakış açılarından bakabilen, empati yapabilen, açık sözlü, korkusuz ancak aynı zamanda mantıklı, zayıf insanların tahammül edemeyeceği ve elbette herkes gibi kusurları ve hataları olan sürekli gelişen ve yenilgiyi kabul eden ancak yenilgiden nefret eden, hırslı ve kendisini kontrol edebilen, Atatürk'ün Ülkesini emanet ettiği gençlerden bir tanesi diyebilirim. 

Blog açma sebebim ise, kafamda ki düşünceleri dışa aktarmak, doğru ya da yanlış yeni bir bakış açısı kazandırmak, farklı konulara değinerek bilgi vermeye çalışmak ve tüm bunları yaparken elbette hata yaparak sürekli gelişmeye çabalamaktır.

Çoğu zaman duymak istemediğiniz ya da kabullenemediğiniz gerçekleri duymanıza sebep olacağım, bu gerçekler belki bildiğiniz belki bilmediğiniz şeyler olacak. En önemlisi bu blog yazılırken 'nefret' dili kullanılmamaya özen gösterilecek ancak size göre yanlış olan şeyleri nefret olarak algılamamanız tek isteğimdir.

Bir gün okuduğum bir kitabın herhangi sayfasındaki bir cümle üzerine, yaşadığım bir olayın bana bıraktığı etkiye, gezdiğim yerlerin güzelliklerine genel olarak hayata dair her şeyi gerçeklik çerçevesi altında toparlayıp size sunacağım. Gerçekliğe özellikle dikkat çekmemin sebebi, hayat ciddiye alınması gerekecek kadar kısa. Bu demek değildir hayatı sürekli ciddiye alalım, belli bir düzene göre yaşayıp sorumluluklar ile kendimizi boğalım. Burada  bahsettiğim şey: Her zaman bir planı olmalı insanın, bu planlar günlük, aylık, senelik olabilir. O, sürece, kişiye ve duruma göre değişiklik gösterir. Hayatınızı tamamen etkileyecek her şey mantıklı olmak zorundadır, bunun dışında hayatınızı kısmen ya da az etkileyecek şeyler mantıksız olsa da olur. Mantıklı olan şeyler ciddiyet, plan ve düzen ister. Hepsinin temeli de gerçekçi olmaktır.

Bana göre kendinizi kandırmayı bıraktığınız an aynı zamanda kendinizi keşfettiğiniz andır. Kendinizi keşfettiğiniz de ise artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak çünkü artık kendinize karşı dürüst olmayı tecrübe edinmişsinizdir. Bu sayede her yalan söylediğinizde eskisi gibi umursamaz davranamayacak, her yalan kendinize karşı nefrete dönüşecektir. Bu da uzun vadede dürüstlüğe alışmanıza sebep olacak.

Okumadığınız bir kitabı okudum yalanıyla kendinizi ispatlamaya kalkmayacak, anlamadığınız siyaset hakkında konuşmaya tenezzül etmeyecek, zerre fikriniz olmadığı şeyler hakkında kendinizi bilgili gösterme zahmetinde bulunmayacaksınız. Bilmediğinizi kabul edip hem kendinizi huzurlu hissedeceksiniz hem çevrenizin huzurlu olmasına vesile olacaksınız. Bundan daha önemlisi  hiç keşfetmediğiniz 'samimiyet' kavramına erişeceksiniz.


Seyahat ya da bir konu hakkında bilgi vermenin dışındaki eleştirel yazılarım aşağı yukarı böyle olacaktır, çünkü bu yazıların bütüne yakınını kişisel görüşlerim  oluşturacak. Diğerlerinde ise daha nesnel bir anlatım kullanacağım.