Lizbon

Portekiz'de kesinlikle gezilmesi gereken ilk şehir ve başkenttir. Türkiye için İstanbul ne ise Portekiz için Lizbon odur. İstanbul gibi iki yakaya sahip olmasının yanı sıra, Lizbon da yedi tepe üzerine kurulmuş bir şehirdir. Hemen hemen her milletten insanı barındırmasıyla birçok kültüre ev sahipliği yapar. 


Lizbon'u etraflıca gezmek istiyorsanız en az iki günü gözden çıkarmanızı tavsiye ediyorum. Oldukça büyük bir şehir, bu sebepten çok fazla görülmesi gereken yer barındırıyor. Renkli sokaklarıyla, en küçük ve rampa olan yere bile ulaşabilen muazzam şehir içi tramvayları ile Lizbon gerçekten güzel bir şehir. 

Lizbon'a Guimarães'den ya da Braga'dan gelmeyi düşünenler için en alternatif yol, şehir dışı otobüsleridir. 26 yaşa kadar bir çok yerde genç sayılıyorsunuz ve çeşitli indirimlerden faydalanabiliyorsunuz. Uçak ya da Tren ile bu yolculuk daha maliyetli olmaktadır. Ben Lizbon için otobüs biletini internet üzerinden gidiş geliş şeklinde satın almıştım. Yolculuk boyunca Portekiz'in bir çok yerini de görme fırsatı yakalayabilirsiniz. 

Eğer Porto'da bulunuyorsanız hava yolunu kullanmanız daha mantıklı olabilir ancak maliyet açısından otobüsün daha avantajlı olduğunu söyleyebilirim. 

Lizbon'dan yaklaşık 20 km uzaklıkta bulunan Sintra ise kesinlikle gidilmesi ve görülmesi gereken bir yer. Yazının sonlarına doğru gerekli bilgiyi bulabilirsiniz. 

Lizbon'da Gezilmesi Gereken Yerler

Praça do Comércio

Bu meydanı merkez olarak kabul ederek gezilerinize başlayabilirsiniz. Meydanda çeşitli kafeler, hediyelikler ve deniz kenarında oturabileceğiniz yerler bulunmaktadır. Arkada görünen sarı yapı çok uzun yıllar boyunca saray olarak kullanılmış olup 1755 yılında yaşanan deprem ile büyük ölçüde zarar gördükten sonra restore edilerek bugünkü haline ulaşmıştır. 


Bu meydanın hemen ön tarafında gündüzleri oturabileceğiniz ve fotoğraf çektirebileceğiniz ancak geceleri sular altında kalan bir heykel de bulunmaktadır. 



Belém Kulesi
Kule 16. yüzyılın başlarında Portekizli kâşif Vasco de Gama anısına yapılmıştır. Lizbon şehrinin en bilinen sembollerinden bir tanesidir. Ayrıca kulenin bulunduğu bölgenin adı Belém'dir. Bu bölge birçok tarihi esere ve yapıya ev sahipliği yapar. Belém Kulesi, 1983 yılında UNESCO tarafından Jerónimos Manastırı ile birlikte Dünya Miras Listesi'ne alınmıştır. Bu manastır yukarıda bahsettiğim Belém Bölgesinde yer almaktadır. İnşası yüzyıl sürmüş ve her yıl 70 kg altına mal olmuştur. İnternette araştırdığımda karşılaştığım ilginç bilgilerdendir. :)

Kuleye yukarıda bahsettiğim meydan üzerinde bulunan tramvayları kullanarak rahatlıkla ulaşabilirsiniz. 



Padrão dos Descobrimentos(Keşifler Anıtı)

Coğrafi keşiflerin anısına yapılmış bir anıttır. Anıt gemilerin 15 ve 16. yüzyıllarda bilinmeyen yönlere sefere çıktığı Tejo Nehri kıyısına yapılmıştır. Anıtın iki tarafında 30 tane önemli kişi arasında şu isimlerin heykelleri vardır:
  • Prens Henry (Coğrafi keşifler'in destekcisi)
  • Vasco da Gama (Hint rotasını keşfeden denizci)
  • Pedro Álvares Cabral (Brezilya'nın kaşifi)
  • Ferdinand Magellan (İlk dünya turuna çıkan denizci)
  • Diogo Cão (Kongo Nehri'ne ilk ulaşan kaşif)
  • Bartolomeu Dias (Ümit Burnu'nu ilk geçen denizci)



Lizbon Şehir Merkezi yukarıda bahsetmiş olduğum yerlerden çok daha güzellikte yapı ve eser barındırmaktadır. 

Sintra Bölgesi

Sintra Lizbon Bölgesi'ne bağlı belediyelerden birisidir. Adını kendisini çevreleyen Sintra Dağları’ndan alan kent Lizbon şehir merkezinden tren ile  yaklaşık 40 dakika mesafede bulunmaktadır.  Lizbon'u gezmeye karar verdiyseniz mutlaka bu bölgede bulunan Pena Sarayı ve Roca Burnu'na uğramanızı kesinlikle tavsiye ederim. 

Pena Sarayı

Sintra Dağları'nın bir tepeciğinde yer alan bu sarayı özel kılan şey kesinlikle rengarenk yapısıdır. Çevresinde bulunan park ile birlikte harika bir atmosfere sahiptir. 

Sarayın tam olarak giriş ücretini hatırlayamıyorum ancak Saray'ı gezdikten sonra Sarayın çevresinde bulunan parkı da kesinlikle gezmenizi tavsiye ediyorum. 



Roca Burnu

Lizbon'da ve Portekiz'de en çok hoşuma giden yer Roca Burnu'dur. Avrupa'nın en batısı olma özelliğinin dışında aslında başka hiçbir özelliği yoktur ancak harika bir manzara ve atmosfere sahiptir. Aslında ne saraylar, ne kiliseler, ne katedraller burası kadar ilgimi çekmedi. Tarih, Mimari ve Sanat'ın Doğa karşısında benim için çok fazla öneminin olmadığını anladım. 





 Yazının bu noktasına kadar geldiyseniz, bir gülümsemeyi hak etmişsinizdir. :)














Hiç yorum yok:

Yorum Gönder