Beyaz Zambaklar Ülkesi-Genel Bir Bakış

Arka Kapak Yazısı 

Bu kitapta, Finlandiya’nın başarısı için yapılan çalışmaların ve fedakârlıkların sonuçlarından söz edilmektedir. Kahraman liderlerin, Fin milletini nasıl kahraman millet hâline getirdikleri anlatılmıştır.
Bir milletin; kamu kuruluşlarının, okullarının ve askeri kurumlarının uyum içerisinde ortak çalışmasının ne gibi olumlu sonuçlar oluşturabildiğini açıkça göstermiştir.
Atatürk kitabı okuduğunda Finlandiya’nın bu destan denilecek başarısına hayran olmuş, kitabın Cumhuriyet okullarında bir rehber kitap olarak okutulmasını istemiştir. Kitabın ilk basımı birkaç ayda tükenmiş, 1930’da Devlet Basımevinde resimli olarak yeni alfabeyle tekrar basılmıştır.

Beyaz Zambaklar Ülkesi, tüm yoksulluğuna, elverişsiz doğa koşullarına rağmen, Finlandiya’nın, bir avuç aydın insan önderliğinde, geri kalmışlığını yenip medeniyet seviyesine yükselişinin hikâyesidir. Bu kitap, ülkesini ilerletmek arzusunu yitirmeyen milletlere bu uğurda nasıl çalışılacağını ve neler yapılması gerektiğini gös­termektedir. Bu yönüyle Türk gençliğinin batıyı iyi okumasını sağlayacak önemli bir kitaptır. Halkların büyük özveriyle yoksulluk gömleğini yırtarak, ekonomik, politik ve kültürel olarak nasıl örnek bir ülke oluşturabileceğini gösteren ölümsüz bir eser.

Aslında kitabın arka kapak yazısı kitabın içeriği hakkında bir hayli bilgi içermektedir. Bu yazıda genel olarak kitap içerisinde önemli gördüğüm yerler ve bu yerler hakkında yorumlarım yer alacaktır.

“Devletlerin kuvvetli ve zayıf olması, milletlerin yükselmesi ve gerilemesi, yalnızca yöneticilerin beceriksizliğinden ya da sorumsuzluğundan kaynaklanmaz. Devleti yönetenler, iyi veya kötü, kahraman veya zalim olsunlar, onlar bir ferdi oldukları kendi milletlerinin birer aynasıdır. Onlar, milli ruhun birer kopyasıdır. Onlar, halkın içinden doğmuştur. Bir toplum her nasılsa, yöneticileri de onlar gibidir. İşte bundan dolayıdır ki öteden beri “Her millet layık olduğu yönetim tarzına ve yöneticilere sahip olur” denilmiştir.”

Bu kitabı her Türk gencinin mutlaka okuması gerektiğini düşünüyorum. Ülkemizi geliştirmek ve daha ileriye taşımak için bu ülkenin her insanı ile ortak bir çalışma içine girmeliyiz çünkü “Zamanla insan yaşadığı topraklara, yaşadığı topraklar insana benzemeye başlar.”
Bir şeyler bizi rahatsız edebilir, örneğin denizlerimizin ne kadar pis olduğundan yakınabiliriz. Herkesin ne kadar sinirli ve sabırsız olduğundan, yolsuzluklardan, liyakatsizlikten ve nicesinden bahsedebiliriz.

Tüm bunların kaynağının bizler olduğundan da bahsedebiliriz.

En zengininden en fakirine, en gencinden en yaşlısına, en masumundan en kötüsüne tüm bunların sebebi yine bizleriz.

Hayatınızda şu sözü kaç kere duydunuz ve kaç kere ciddiye aldınız?
“Değişime kendinden başla.”

Örneğin denizlerin pis olduğundan bahseden denize çöp atıyorsa, insanların sinirli ve sabırsız olduğundan hayıflanan sinirli ve sabırsızsa, yolsuzluklardan bahsedenler ilk fırsatta yolsuzluk yapıyorsa, liyakati savunanlar yalnızca çevresindeki insanları düşünerek hareket ediyorsa tüm bunların ikiyüzlülükten çok hastalık olduğunu söylememiz yanlış mı olur?

Bunların dışında tepkisizlik de çok önemli bir rol oynuyor. Denize çöp atan kişiyi uyarmadığınız sürece bu durumu düzeltmeniz de pek mümkün olmaz. Aslında göstermiş olduğunuz tepkiler bir nevi kendi vicdanınızdır. Vicdanlarımızın toplamı ise toplumun vicdanını oluşturur. Kadın cinayetlerini, hukuksuzlukları, yolsuzlukları ve nicesini meşrulaştırmanın en kolay yolu ise bu vicdanı yok etmektir.
Ayrıca, bir şeye tepki göstermediğiniz sürece ondan şikâyet etmeniz de tamamen korkakçadır.

Aşağıdaki söz aslında birçok şeyi açıklıyor.

“Şu toprak yığınından ibaret köylerin, ortasından lağımlar akan sokakların kalkmasını içtenlikle arzu ediyorsanız, bunlardan iğrenen bir toplum oluşturmak zorundasınız.”

“Ülkede herkes sorumluluklarının tam bilincindedir.”

Peki, biz sorumluluklarımızın tam bilincinde miyiz? Bir mühendisin yaptığı yanlış ile insanlar ölüyorsa bunun sorumlusu deprem değildir. Bir aşçının yaptığı yemek ile insanlar ölüyorsa bunun sorumlusu da yemek değildir. Herkes yaptığı işin sorumluluğunu tam anlamıyla kavrayıp buna göre hareket etse her şey o kadar sorunsuz, o kadar güvenilir olur.

“Beyaz Zambaklar Ülkesi’nin insanları, her şeyden önce başka insanların hak ve özgürlüklerini düşünürler. Orada özgürlüğün değeri büyüktür. Ama bu ülkede özgürlük, başkalarını rahatsız etmek değildir.”

Kısacası o çok istediğiniz özgürlüğü elde ettiğinizde başka insanların özgürlüğünü kısıtlıyorsanız bu özgürlük değildir..
“Rus yönetimindeyken Finlandiya’nın her yerinde votkanın tüketilmesi amacıyla meyhaneler açıldı ama tuzağı fark eden Finler, o meyhanelere adım atmadılar ve böylece bu meyhaneler kapatılmak zorunda kaldı.”

Bir şeylere tam olarak böyle tepki göstermeliyiz. Konuştuğumuz, düşündüğümüz ya da paylaştığımız şeyler her ne kadar tepkimizi oluştursa da bunu eyleme dökmeden istenen sonucu almamız ne yazık ki mümkün değildir.

“Bir millette hareket gücü ortaya çıkıp yürüyünce, o millet kendiliğinden harekete geçmektedir. Kendi hayatını, kendi isteklerini ifade eden dile getiren kendi içerisinden bir bireyi kendine lider olarak seçmektedir.”

Bu tam olarak da böyledir. Neyi başarmak istiyorsak, neye hasret kalmışsak seçeceğimiz kişinin bizim için bunları yapacağına inanarak sandığa gitmiyor muyuz? Tabii, bu bilinçli bir vatandaşın yapacağı bir davranıştır. J

“İstediğiniz kadar kusursuz anayasalar yapın, seçim hususunda halka istediğiniz kadar haklar tanıyın; eğer çocuklarınız, olması gerektiği gibi eğitilmezse, hayata bir hiç olarak girerse, parlamentolar ve bütün hukuk düzeni yerli yerinde olsa da sosyal hayat, yine sorunlarla dolacaktır. Bu kuşaktan gelen memurlar, vurdumduymaz; bakanlar ise siyasi cambaz olur. Milletvekilleri çıkar peşinde koşar. Okullar, yeni neslin kafasını ve kalbini kurutan, kavuran yerler olur. Basın, sokaklarda kendini satışa çıkaran, allı pullu kadınlara döner. Aç veya tok halk kitleleri, kendilerine mensup kişilere karşı nefret, kıskançlık duyguları beslemeye başlar.”

Burada altı çizili sözcük her şeyi açıklar nitelikte olduğu için yorumlamam anlamsız olacaktır.

“Ne zamana kadar bu saklambaç oyununa devam edeceksiniz? Sürekli vatanseverlikten, millet sevgisinden, medeniyete hizmetten söz edersiniz. Ama millet için, vatan için, medeniyet için ne yapıyorsunuz? Bazıları milyonları çalarak sevgili vatanımızı soyuyor. Bazıları da dairelerde, matbaalarda, okullarda üniversitelerde memurluk yapıyor. Diğer tarafta ise milyonlarca kişi çürüyor, yozlaşıyor, sarhoşluk ediyor, neticede milletimizin temelleri çürüyor.”

Sahi biz vatan, millet ve medeniyet için ne yapıyoruz? Bazılarımız bu satırlardan ziyadesiyle hoşnut olacaktır çünkü görev ve sorumluluklarının bilinciyle hareket ettiklerinin farkındalardır. Bazılarımız ise asıl odaklanması gereken meselelerinin dışında egolarını ve kibirlerini beslemeye devam edeceklerdir.

Buradan sonraki paragraflar için bir yorum yapmamayı tercih ediyorum çünkü bu paragraflar yorumlanmaktan çok insanların ders çıkarmasını hedeflemiştir.
“Herkes yaşam şartlarının sertliğinden yakınırken bu konuda hiç kimse elini taşın altına sokup bir şeyler yapmak niyetinde değildir. Sanki her birimiz yaşamı dışarıdan izleyen seyircileriz. Sanki her birimiz diğerini yargılamakla görevli yargıçlar gibiyiz.

Herkes büyük işler büyük sevinçler beklemekte ama yaşamın amacı bu değil. Çok az insan kendi yaşam kalitesini yükseltme ve yaşam biçimini olumlu yönde değiştirme amacıyla gerçekten bir şeyler yapma girişiminde bulunuyor. İnsanlar yaşam şartlarının ağırlığı karşısında borcunu ödemekten kaçınan vicdansızlar gibi bahaneler üretme yarışına girmişler.”

“Herkes aslında neler yapması gerektiğini çok iyi biliyor. Sadece yapmak istemiyor. Bazıları da yapmak istese de yapamıyor. Yapamıyorlar çünkü mevcudu korumanın yeterli olduğunu düşünüyorlar. Yapamıyorlar çünkü kendilerinde artık bir şeyler yapma isteği ya da yeteneği kalmamıştır.”

“Her toplumda parazitler, toplumsal ve milli olaylarda müdahil olurlar ve kendilerini hiç ilgilendirmeyen olaylara bile çomak sokmak için, utanmadan ve çekinmeden karıştırıcı, nifak sokucu olurlar.

Bunlar bir takım kurumlarda, sadece kendi egolarına yönelik çalışırlar. Nedense kolayca yüksek mevkilere gelirler ve asla üretici olamazlar. Halkın ve toplumun yararına çalışmak isteyenlerin önüne çıkıp engel olurlar. Onlara iftira atarlar. Onların mevki ve makam peşinde olduklarını söylerler.

Bunların öfkesi bulaşıcıdır. Namussuz ve yırtıcı asalaktırlar. Halkı sömürür ve mahvederler. Hileyle, yalanla, tehditle korkunç işler yaparlar. Halkın iradesine ipotek koyarlar, toplumun vicdanını zehirler, gençlerin ideallerini sömürürler. Çevrelerine karanlık tohumlar dağıtırlar. İnsanın içindeki öfkeyi beslerler. Böylece ıstırabı ve acıyı artırırlar.

Bunlar karanlık aşığı canlı kölelerdir. Vicdanlarını üç kuruşa satmış insanlardır. Işığı sömürürler. Onlarla mücadele etmek, en basit konuları bile onlarla tartışmak zordur. Onların son derece şeytani ve ikna edici yöntemleri vardır.

Ruh halleri kendilerine özgüdür. Başka hiç kimseye benzemezler. Felsefeleri, yalandan, egoizmden ve zorbalıktan oluşur. Her kılığa girer ve lastik gibi uzarlar. Rüşvet ve korku sarmalından oluşan bir dinleri bile vardır.

Onlarla savaşmak isteyenler bunun bir şaka olmadığını bilmek zorunda. Coşkulu ve iradeli olmak gerekiyor, Çok sağlam bir iradeye ve sarsılmaz bir ideale sahip olmalısınız.”

Bu kitap bu yazıda yazılanlardan çok daha fazlasıdır. Israrla okumanızı, okutturmanızı tavsiye ediyorum.

Burada yazdıklarım dışında aklınıza gelebilecek her türlü toplum sorununa değinen ve çözümleriyle birlikte onları sonuca ulaştıran bir kitaptır.

Ve son olarak:

“Bir engelle veya bir olumsuzlukla karşılaştığınızda, bizler denedik savaştık ama yeterli destek yoktu, demeyin! Bunu asla söylemeyin! Karanlığın ruhu ışığınızı söndürüyorsa yeniden yakın! İkinci kez, yüzüncü kez ve hatta gerekirse bininci kez yakın ve asla yılmayın.

Her yer aydınlanana kadar kendinizi ve diğerlerinizi yakın. Başarının çabuk olmasını beklemeyin! Kararlı olun! Sizi anlamak yerine, alay edeceklerdir, sizi desteklemek yerine engelleyeceklerdir, sizi tanımak yerine iftira atacaklardır. Onlar karanlığın emrinde sizinle savaşacaklardır.

Siz de ışığı yaymak için gerekirse yanın ve her yeri aydınlatın!”

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının 100. Yılı Kutlu olsun.

Tüm alıntılanmış olan sözler ve paragraflar yalnızca kitaptan alınmıştır.























































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder