Hep yolcuyuz böyle gelir gideriz..

"Bir anadan dünyaya gelen yolcu" diye başlıyor Neşet Ertaş..

Yol, hayatı tanımlamak için kullanılan bazı Türkçe kelimelerden sadece bir tanesi.

Hayatı yol gibi düşündüğümüz takdirde  bizler yolcular oluyoruz dolayısıyla da yol bitmediği sürece  yolcu olmaya da devam ediyoruz. Kimi zaman yolculuğumuzdan keyif, kimi zaman ise üzüntü duyuyoruz. Ama her zaman yol almaya devam ediyoruz.

Çünkü mola verebileceğimiz ya da durabileceğimiz türden bir yolculuk değil bu.

Bazen ayaklarımızı uzatma fırsatı bulamıyoruz, koltuğumuzu indirip keyfimize bakamıyoruz ya da cam kenarından yolu izleyemiyoruz. Böyle zamanlarda istediğimiz şeyleri yapsak bile bazı şartlar sağlanamadığı için keyif alamıyoruz. Keyif almadığımız zamanlar ise zaman geçmek bilmiyor. Bu şartlar altında bu koltukta oturduğumuz sürece yolculuğun biteceği fikri de aklımıza gelmiyor.

Ne kadar ızdırap gibi gelse de yolculuk devam ediyor..

Bazen cam kenarında ayaklarımızı istediğimiz gibi uzatır koltuğumuzu istediğimiz kadar arkaya indirebiliriz. Böyle zamanlarda istediğimiz şeyleri yapmak keyif verir, çünkü şartlar bizden yanadır. Bu gibi durumlarda zaman çok hızlı geçer. Ancak  anı yaşamak yerine bu keyifli zamanın da geçeceği gerçeği ile bu anları kendimize zehir ederiz.

Yolculuk hala devam ediyor, fakat bu keyifli zamanı yaşatan ve bu kadar keyifli olmasını sağlayan şey tamamen onu yaşadığımız sıklık ile alakalı. Ne de olsa bir şeyi sürekli yaşayan birisi o duruma alışır. Daha sonra o durumdan ne keyif alır ne de üzüntü duyar.

Çünkü bu hem çok doğal hem de çok nankörce.

"Önce biraz ağladılar, ama alıştılar şimdi. Aşağılık insanoğlu her şeye alışır."

Sürekli mutlu olan birisi ondan keyif alamaz hale gelir, sürekli üzgün olan birisi ise eskisi kadar acı çekmez. Kısacası mutluluk kadar acı da gerekir. Bunu söylemek acıdan keyif almak gibi anlaşılmasın, acı var olduğu sürece mutluluk var. Her şey zıttı ile yani.

Gelelim en önemli kısıma. Mola vermek gibi bir şansımızın olmadığını söylemiştim. Mola vermeden yapılan yolculuk çok mantıklı gelmese bile çok gerçekci.Üstelik durmayan bir zaman olgusu varken daha da gerçekçi.

Bazen tatile ya da dinlenmeye ihtiyaç duyarız çok normal olarak. Ancak hiçbir zaman ben hayatımı durdurayım, mola vereyim diyemeyiz. Dinlenirken bile yolculuk devam eder.

Zaman akar gider.

Yolculuk esnasında kimi zaman kontrolü ele alırız, işte o zaman sürücü koltuğuna biz geçeriz. Hızlı yaşamak için, yolculuktan keyif almak için gaza bassak bile hızı belirleyen şey çoğu zaman çabamıza ve olasılıklara bağlıdır. Buzlu bir yolda hız yapmak keyifli gelmez, hatta bazen felakete dönüşür. Kimi zaman ise  mutlu olmaya o kadar çok kafayı takarız ki hız felaketimiz olur. Yolun üzerinde duran, asıl odaklanmamız gereken şeyleri çok hızlı geçeriz. Geri dönemediğimiz içinse yapmamız gereken şey sonrakilerin mümkün olduğunca farkına varmak ve tadını çıkarmak olur.

Göremediğimiz şeyler için pişman olmak, görüp pişman olmaktan daha kötü diye düşünüyorum.

Denemediğimiz, uğruna hiçbir şey feda etmediğimiz şeyler için pişman olmak korkakça geliyor bana.
Halbuki görmeyi istediğimiz, uğruna bir şeyler feda ettiğimiz şeylerden pişman olsak bile geriye dönüp baktığımızda 'en azından denedim' demenin hazzını yaşamış oluruz.

Tamam da bu yazının ana düşüncesi ne diyecek olursanız, bilmiyorum.

Sevdiğim bir cümle,
"Mutluluğun nedenini aramaya devam ederseniz asla mutlu olamazsınız. Yaşamın anlamını ararsanız asla yaşayamazsınız"  diyor.

Bir kaç tane de verebileceğim tavsiye var.

Kötü şeyleri kabul etme hızınız ne kadar artarsa,
mutlu anlarda bitiş yerine o an'a odaklanırsanız,
çok küçük şeylerden mutluluk yaratmayı başarır,
iyi ve doğruyu savunarak karşılıksız bir şeyler yapmaya başlarsanız,belki mutlu olursunuz.

Ama belki de bunların hiçbiri sizi  mutlu etmeye yetmez.

Zor olan sevmek, değer vermek ve feda etmektir. Gerektiğinde susmak, kendi mutluluğun için kendinden feda etmektir.

Bu devirde mutlu olmak için kötü, gaddar ve acımasız olmalısın diyen basit insanları dinlemeyin. Ne zaman bir çelişkide kalırsanız acaba hangisi zor olan diye sorun kendinize, çünkü çoğu zaman o sıktığınız yumruğu karşınızdakine savurmamak asıl zor olandır.

Ölmek ya da öldürmek değil, yaşamak ve yaşatmak zor olandır.

Sonuçta zoru yapan istediği an kolayı da yapar. Karar size kalmış.

Sizi kötü olmaya zorlayan şey yaşadıklarınız, maruz kaldıklarınız değil, tamamen sizin seçiminiz.

Kulağımda kulaklık bu yazılanları yazmak bana gerçekten keyif verdi üstelik zaman da akıp gitti. Her ne kadar ayağımı uzatamasam da.. :)

6 Şubat 2020 İstanbul-Ankara

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder